18 Ağustos 2013 Pazar

tanrım, bana değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etme gücü, değiştirebileceğim şeyleri değiştirme cesareti ve bu ikisi arasındaki farkı anlayabilme sağduyusu ver.

marlo morgan - bir çift yürek


" 'insanlar...' dedim fısıldayarak. taşırlar insanları. kundaktayken, tabuttayken. hep taşıyacak birileri olur. bazıları dostluktan, bazıları cepteki paradan, bazıları da içinde bulundukları sistem bir gün onlara da taşınma sırasının geleceğini söylediği için, taşırlar insanı..."


hakan günday - kinyas ve kayra


"topraktan nefret ediyorum. 
attığım her adımda bugüne kadar içine gömülmüş ve karışmış milyarlarca yaratığı düşünüyorum. ölümün üstünde yürümeyi sevmiyorum. ve dünya aklıma sadece bunu getiriyor, içine gömdüğü milyarlarca ölüyle. birinin burnu, diğerinin ayakları. bunların üzerine basarak gidiyor milyarlarca insan işine, okuluna. hepimizin bastığı yerde bir ceset var. hepimizin altında bir ölü var. insanlık gömdüğü yakınlarının üzerinde yürüyor. insanlık ölümün üstünde duruyor. koşuyor, spor yapıyor..."

hakan günday - kinyas ve kayra

bir toprak parçasının etrafını çitle çevirip; bu, bana aittir diyebilen, buna inanacak kadar saf insanlar bulabilen ilk insan, uygar toplumun gerçek kurucusu oldu. bu sınır kazıklarını söküp atacak ya da hendeği dolduracak, sonra da hemcinslerine; bu sahtekara kulak vermekten sakınınız! meyvelerin herkese ait olduğunu, toprağın ise kimseye ait olmadığını unutursanız mahvolursunuz. diye haykıracak olan adam, insan türünü nice suçlardan, nice savaşlardan,nice cinayetlerden,kurtaracaktı. 


insanlar arasındaki eşitsizliğin kaynağı

17 Ağustos 2013 Cumartesi

Tehlikeli Oyunlar

"fakat, Allah kahretsin, insan anlatmak istiyor albayım; böyle budalaca bir özleme kapılıyor. bir yandan da hiç konuşmak istemiyor. tıpkı oyunlardaki gibi çelişik duyguların altında eziliyor. fakat benim de sevmeye hakkım yok mu albayım? yok. peki albayım. ben de susarım o zaman. gecekondumda oturur, anlaşılmayı beklerim. fakat albayım, adresimi bilmeden beni nasıl bulup anlayacaklar? sorarım size:"nasıl?" kim bilecek benim insanlardan kaçtığımı? ben ölmek istiyorum sayın albayım, ölmek. bir yandan da göz ucuyla ölümümün nasıl karşılanacağını seyretmek istiyorum. tehlikeli oyunlar oynamak istiyor insan; bir yandan da kılına zarar gelsin istemiyor. küçük oyunlar istemiyorum albayım."


"kelimeler, albayım. bazı anlamlara gelmiyor."

Oğuz Atay - Tehlikeli Oyunlar'dan

66. Sone

Vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni,
 Değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez.
 Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini,
 Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz,
 Değil mi ki ayaklar altında insan onuru,
 O kızoğlan kız erdem dağlara kaldırılmış,
 Ezilmiş, horgörülmüş el emeği, göz nuru,
 Ödlekler geçmiş başa, derken mertlik bozulmuş,

 Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın,
 Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene,
 Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın,
 Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen' e
 Vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama,
 Seni yalnız komak var, o koyuyor adama.

 William SHAKESPEARE
 Çeviri : Can YÜCEL

Güven Adıgüzel'den

"güzel ülkem benim… köprü yıkılır 15 kişi ölür ‘bakımsızlıktan’ maden çöker 50 kişi ölür ‘dikkatsizlikten’, çadır yanar 11 kişi ölür ‘tedbirsizlikten’, mayın patlar 20 kişi ölür ‘ihmalden’. ölenlerin hepsi yoksul ulan! beş kuruşsuz gariban...

‘’para’nın diktatörlüğü, allahsız kapitalizm, yeni model’’ diyemiyorsunuz da, lafı dolandırıp duruyorsunuz işte. her yanımız avm oldu ulan, desenize ekonomi yine büyüyor, kaçalım mı evlerimize, can mı verelim yoksa ekonomiye. paçamıza kadar teslim bayrağını çekmişiz, yeni burjuvazimiz mutlu nasılsa!

zaten ne zaman şu ‘istikrar’ lafını duysam anlarım ki bunun ekmek fiyatıyla hiç bir ilgisi yok gözüm! ihale tarifeleri, birilerinin sıcak paraları, dümen tezgahlarıdır söz konusu olan.

16 milyon yoksulumuzla hangi cehenneme gidiyoruz sizce?
bir de şu nükleer santralleri kurduk mu tam olacağız. haydi!

ortalık böyle tuhaf tuhaf ‘kedi sever gibi fakir seven’ tiplerden kaynıyor artık!
infak edeceksiniz ulan, kibir etmeyeceksiniz, sağ elinizle-sol elinizi muhatap etmeyeceksiniz, paylaş diye verdi rabbin sana, üstünlük sağla diye değil.
mülk’ünün kiracısısın sen, sahibi falan değil."

14 Ağustos 2013 Çarşamba

Ellerinize ve Yalana Dair

Bütün taşlar gibi vekarlı,
hapiste söylenen bütün türküler gibi kederli,
bütün yük hayvanları gibi battal, ağır
ve aç çocukların dargın yüzlerine benzeyen elleriniz.
Arılar gibi hünerli, hafif,
sütlü memeler gibi yüklü,
tabiat gibi cesur
ve dost yumuşaklıklarını haşin derilerinin altında gizleyen elleriniz.
Bu dünya öküzün boynuzunda değil,
bu dünya ellerinizin üstünde duruyor.

Ve insanlar, ah, benim insanlarım,
yalanla besliyorlar sizi,
halbuki açsınız,
etle, ekmekle beslenmeye muhtaçsınız.
Ve beyaz sofrada bir kere bile yemek yemeden doyasıya,
göçüp gidersiniz bu her dalı yemiş dolu dünyadan.
insanlar, ah, benim insanlarım,
hele Asyadakiler, Afrikadakiler,
Yakın Doğu, orta Doğu, Pasifik adaları
ve benim memleketlilerim,
yani bütün insanların yüzde yetmişinden çoğu,
elleriniz gibi ihtiyar ve dalgınsınız,
elleriniz gibi meraklı, hayran ve gençsiniz.

İnsanlarım, ah, benim insanlarım,
Avrupalım, Amerikalım benim,
uyanık, atak ve unutkansın ellerin gibi,
ellerin gibi tez kandırılır,
kolay atlatılırsın...

İnsanlarım, ah, benim insanlarım,
antenler yalan söylüyorsa,
yalan söylüyorsa rotatifler,
kitaplar yalan söylüyorsa,
beyaz perdede yalan söylüyorsa çıplak baldırları kızların,
dua yalan söylüyorsa,
ninni yalan söylüyorsa,
rüya yalan söylüyorsa,
meyhanede keman çalan yalan söylüyorsa,
yalan söylüyorsa umutsuz günlerin gecelerinde ayışığı,
söz yalan söylüyorsa,
ses yalan söylüyorsa,
ellerinizden geçinen
ve ellerinizden başka her şey
herkes yalan söylüyorsa,
elleriniz balçık gibi itaatli,
elleriniz karanlık gibi kör,
elleriniz çoban köpekleri gibi aptal olsun,
elleriniz isyan etmesin diyedir.
Ve zaten bu kadar az misafir kaldığımız
bu ölümlü, bu yaşanası dünyada
bu bezirgan saltanatı, bu zulüm bitmesin diyedir.

Nazım Hikmet Ran